24 Nisan 2016 Pazar

Şahmeran (Yabancı #1) - Öznur Yıldırım | | YORUM



| tanıtım |

Sen cennetin varlığından gurur duy, ben cehennemi istiyorum. 

Yağan kar şiddetini gitgide artırıyor, koyu renk saçlarıma tutunan kar tanelerinin sayısı çoğalıyordu. Konuşmadı, konuşmadım. Sessizlik... Aramızda her daim geçerli olan bir alfabeydi sessizlik. Ben de bu alfabeye bir kez daha boyun eğdim ve uzun, titreyen parmaklarımı avuçlarımın içine bastırdım. Elimi yanıma indirdiğimde avuçlarımda eriyen kar yere damladı...

Rengi, kan rengiydi.
Rengi, kaybın rengiydi.
Rengi, bir cinayetin rengiydi.
 

~~~

Uzun bir aradan sonra kocaman bir MERHABAA! Çok uzun bir aradan sonra yine bir kitap için yorum yapıyor olmak güzel. ^^ O yüzden hiç uzatmadan direk yoruma giriyorum.

| yorum |

Öncelikle bu kitabı niye aldım bilmiyorum. Bana kalırsa hepsi fazla meraktan. Bir anlık kararla sepete attım ve siparişi tamamladım. Kargo geldiği için sevinmedim bile, ki normalde kitap kargosu geldiğinde havalara uçan bir insanım. Yani kısaca söylemem gerekirse, kitap ile kötü bir başlangıç yaptım. Ve sanırım öyle de devam etti.

İlk olarak değinmek istediğim bir konu var. Bazılarına göre çok da önemli bir şey olmayabilir ama benim feci şekilde takıldığım bir konu oldu kitabın baskısı. Pegasus’un kalitesini hepimiz biliyoruz. Açıkçası bu kadar geniş bir hayran kitlesine sahip olup, çok satanlar arasına girme ihtimali bir hayli yüksek olan bir kitap için ben daha fazla özen beklerdim. Kalite kötü ama fiyat neredeyse ciltlileriyle eş değer. Açıkçası bana garip geldi. Neyse, sanırım onların da bir bildikleri vardır. Tüm bunların yanında kapak görseli en idare eder kısım bana göre.

Kitabın konusundan bahsetmeyi isterdim ama bence bu kitap konusu için alınacak bir kitap değil. Arka kapak yazısı bize içerik ile ilgili açık olarak bir bilgi vermiyor. Ama ilgi çektiği de bir gerçek.

Kitap bittiğinde düşündüğüm tek şey, keşke tüm o 600 sayfa, girişteki o rüya ve birkaç bölümün başındaki ilk paragraflar kadar etkileyici olsaydı oldu. Tüm o diyaloglar, saçma bulduğum bir konu ve çoğunlukla erkek karakterin bazen de kız karakterin iticiliği bana fazla geldi. Açıkçası umduğumu bulamadım.

Erkek karakter için söyleyecek, yazacak hiçbir şey bulamıyorum. Kız karakter ise çoğunlukla düşüncelerini desteklediğim, kendime daha yakın hissettiğim bir karakter oldu. Yine de bazı anlarda anlam veremediğim bir şekilde şımarık bir kız çocuğuna dönüştü ve bu beni delirtmedi desem yalan olur. Bazı davranışlarını bağladığı nedenler beni rahatsız etti. Spoiler vermeden nasıl anlatılır bilmiyorum ama sergilediği davranışta haklı olduğunu düşündüğüm bir anda onu bağladığı neden beni sinir etti diyebilirim. Yine de iki ana karakter arasından en katlanılabilir olan oydu. İkisi arasındaki o çelişkili ilişkiye hiç girmiyorum bile. Girsem, çıkamam işin içinden.

Bir başka sorun ise kitabın aşırı yavaş ilerlemesiydi. Sadece bana mı böyle oldu bilmiyorum ama sanki ben sayfaları çevirdikçe sayfa numarası hiç değişmeden olduğu yerde kalıyor gibiydi. Dürüstçe söylemek gerekirse 600 sayfa boyunca hiçbir olay olmadığını hissettim. Keşke daha farklı olsaydı. Gereksiz olduğunu düşündüğüm diyaloglar yerine paragraflarca yazarın düşündüklerini, hissettiklerini okuyabilirdim.

Kitabın finaline gelirsek… Bu kitabın bir serinin ilk kitabı olduğunu biliyorum. Yine de devam etmek için daha fazla heyecana ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Hikaye olarak yayınlandığı zamanlarda bundan daha fazla bölüm yayınlandığını biliyorum. Bana kalırsa kitap yanlış bir yerde kesintiye uğramış. Belki de serilerin heyecanlı yerlerde bitmesine alışkın olduğum için bu kadar durağan bir şekilde bitmesi bana garip geldi. Bu yüzden de ortalama bir kitap olduğunu düşünüyorum. Ne çok sevdim ne de aşırı nefret ettim. Kısaca ifade etmek gerekirse, Wattpad’den çıkan diğer kitapların yanı sıra şans verilmeyi daha çok hak eden bir kitap ve yazar tanıdım.

Dışarından bakınca sevmemek için neden arıyormuş gibi görünebilirim ama durum hiç de öyle değil. Ben kitaba başlarken altını çizeceğim cümleler, durup düşüneceğim üzerine kafa yoracağım paragraflar bekliyordum. Yok muydu bunlar? Vardı, ama beklediğim kadar çok değil. İşte beni üzen, hayal kırıklığına uğratan asıl kısım da bu sanırım. Yine de serinin devamında duygu yoğunluğunu daha da fazla hissedeceğime inanarak yorumu bitiriyorum.

| alıntılar |

"Bir yanımızda cennet, bir yanımızda cehennem varsa dünya araftır."

"Her zaman kendimizi parçalara ayrılmış hissetmedik mi? Her yeni yaşımızda, bir önceki yaşımızı öldürmedik mi?"

"Bakışları canlı tutan o duygunun umut olduğunu fark ettiğim gün ile o umudu kaybettiğimi anladığım gün aynı gündü."

"İnsanlar yıldızlar gibidir. Biri yok olup gider ama diğer tüm yıldızlar ışıldamaya devam eder."

"Yalnızlığı seviyorum diyen bir insan aslında yalnızlığı sevmiyordu, elindeki tek seçenek buydu ve bu duvarları kırabilecek gücü kendinde bulamayınca kendinden daha zayıf olan yalnızlığa sığınıyordu. Yalnızlık çaresizliğin en aciz evladıydı, ona söz geçirebilmek ve onu zapt edebilmek daha kolaydı. Ve yüzleşmektense kafasını toprağa gömen bir korkak olduğum için çaresizliğe kafa tutmak yerine onun varlığını hiçe saymıştım. Ama işte artık karşımdaydı.
Çaresizlik, ölüm meleğini andıran güzel bir bedene yerleşerek karşıma çıkmıştı."

~~~
Benden şimdilik bu kadar. Umarım yorum yazmak için bundan sonra daha da hevesli olurum. Kendinize iyi bakın! ^^

3/5

14 Aralık 2015 Pazartesi

Kızıl Kraliçe - Victoria Aveyard | YORUM



| tanıtım |
 
İNSANLARIN KANA GÖRE SINIFLARA AYRILDIĞI
BİR DÜZEN…
BÜYÜLÜ, TANRISAL YETENEKLERİYLE DİĞERLERİNE
HÜKMEDEN GÜMÜŞLER,
ONLARIN GÖLGESİNDE HAYATTA KALMAYA ÇALIŞAN,
SIRADAN KIZILLAR…
İKTİDAR TEHLİKELİ BİR OYUNDUR.
PEKİ, KAZANMAK İÇİN NE KADAR KAN KAYBETMEK GEREKİR?
 
KANLA BÖLÜNMÜŞ BİR DÜNYADA,
KAZANANI BELİRSİZ BİR VAROLUŞ MÜCADELESİ…
 
Mare Barrow’un dünyasında kanın rengi, varoluşun biçimini belirlemektedir. Doğaüstü yeteneklerle donatılmış Gümüşler, köle gibi çalıştırdıkları ve savaşta ölüme gönderdikleri Kızıllara hükmetmektedir.

Yoksul bir Kızıl kasabasında yaşayan on yedi yaşındaki Mare, talihsiz olaylar sonucu bir Gümüş sarayında çalışmaya başlar. Ancak Kızılların başkaldırı hareketini örgütleyen Kırmızı Muhafızlar’ın davasını ateşleyecek kıvılcımın kendi parmaklarının ucunda olduğunu fark edince bambaşka bir oyunun ortasında kalır.

Yalanlar üzerine kurulu bir düzende Kızılların Gümüşlere, bir prensin diğer prense ve Mare’nin kendi kalbine karşı mücadele ettiği bu tehlikeli oyunda tek mutlak gerçek, ihanettir.
 
 
...
 
Herkese merhaba! Yine, yeni, yeniden bir yorum ile karşınızdayım. :D Fazla uzatmadan yoruma geçmek istiyorum sonra yorumu falan unutup klavye ile muhabbet havasına girebilirim. :D
 
| yorum |

Bugün aşırı merak ettiğim ve çevrilmesi için gün saydığım Kızıl Kraliçe’den bahsedeceğim size. Kitabı almadan önce biraz zaman geçmesini bekledim ve okuyucu yorumlarını elimden geldiğince takip ederek bir fikir edinmeye çalıştım kitap hakkında. Ve bu fikirler genellikle kötü fikirlerdi. İyilerde vardı ama kötüler kadar çok değildi. Kötü dediysem sakın alıp okumayın tarzı yorumlar değildi bunlar. Daha çok Kızıl Kraliçe’nin hangi serilere benzediğini ya da anımsattığını içeren yorumlardı. Hiçbir heyecan içermeyen ve tahmin edilebilir olduğunu da söyleyenler vardı. Hal böyle olunca alıp almamaya karar vermek benim için tam bir eziyet oldu. Ama sonunda kitaba bir şans verdim ve aldım. Mutlu muyum? Bence yeteri kadar mutluyum.

Öncelikle baskısından bahsetmek istiyorum. Klasik Pegasus, yine harikalar yaratmış. Gri benim en sevdiğim renklerden biridir ve parlak gri cilde aşık olduğumu söyleyebilirim. ^^ İç kısımdaki gri detaylar da çok hoşuma gitti. Kısaca ben baskıya aşık oldum da diyebilirim burada, fazla uzatmaya gerek yok. :D
 
---
 
Hemencik konuya giriş yapıyorum.
Kitapta insanların kan renklerine göre sınıflandırıldığı bir dünyayı okuyoruz. Gümüşler ve Kızıllar…
Gümüşler gücü elinde tutan ve bir takım yeteneklere sahip üstün ırk.
Kızıllar ise Gümüşlerin onlar için belirlediği kurallar çerçevesinde hayatlarını yaşamaya çalışan yani ezilen ırk.
Elimizde eşitlik olmayan bir düzen var. Değişim gerek. Falan filan… Klasik distopya işte. Burada farklı bir şey yok.
Konu ilgi çekici ama Kızıl Yükseliş’i okuduysanız hatta ve hatta benim gibi Altın Oğul’dan sonra Kızıl Kraliçe’ye başladıysanız size de oldukça yavan gelecektir. Açıkçası ben okurken elimden geldiğince hiçbir seriyle karşılaştırmamaya özen gösterdim ve okuduğum o tüm yorumlardan sonra beklentiyi de düşürdüğüm için bana o kadar da fena gelmedi. Vakit geçirmek için okunabilir bir kitaptı. Olayları tahmin etmedim mi? Etmemek mümkün değildi bana göre. Kafa karışıklığı olmadan, olayları çözeceğim diye başınız ağrımadan okuyabileceğiniz hafif bir kitaptı bence.
 
---

Gelelim şirin mi şirin karakterlerimize…
Evet, kesin olarak hepsinden tiksindiğimi söyleyebilirim. O yüzden kısa kısa geçeceğim.
Mare, aşırı aptal, aşırı düşüncesiz ve aşırı gereksiz. Bu kadar.
Cal, onun hakkında ne düşünsem bilmiyorum sanırım hala araftayım ama yine de hayallerimdeki karakter işte bu dediğim biri asla olamaz.
Maven; yani ondan farklı bir şey beklemiyordum zaten, arasan her kitapta ondan bir iki tane hatta daha fazlası var. Çok yaratıcı bir karakter değil.
Benden bu kadar. Nefret kusmaya başlamadan bitirelim bu karakter olayını.
 
---
 
Şimdi, benim düşünceme göre en önemli noktaya geldik.
Kitap aşırı akıcıydı, başları en azından. Bir baktım 200’lere gelmişim. Bir kitap için en önemli noktalardan biri de bu bence. Sıkıcı kitapları okumaya gerçekten tahammül edemem.
Ben tüm aksi düşüncelere karşılık ve her ne kadar içinde birçok bilindik olay barındırsa da kitabı okurken keyif aldım. Saray, kraliyet olayı benim kitabı okuyabilmemde bir artı sağladı. Bunu kesin olarak söyleyebilirim. Okumak istiyorsanız yapmanız gereken tek şey beklentiyi biraz düşürmek ve elinizden geldiğince karşılaştırma yapmamak. Sonrasında emin olun zevk alabilirsiniz okumaktan.
Ve söylemek istediğim bir şey daha var. Ben Kızıl Yükseliş’i aşırı seviyorum. Beynim patlasa da her yönüyle iyi kurgulanmış bir dünya ve kaliteli karakterler içeren bir kitap. Sadece insanların sırf Kızıl Yükseliş’ten sonra çıktığı için Kızıl Kraliçe’yi yargılamalarını doğru bulmuyorum. (Ve sadece KY’de değil aslında, birçok farklı seri ile benzetiliyor.) Eğer durum tam tersi olsaydı yine aynı şeyi KY için yaparlar mıydı diye merak etmekten kendimi alamıyorum. Durum öyle olmuş olsaydı bizim yine adaletli okuyucular olacağımıza inanmak isteyerek bu yazıyı bitiriyorum.
4/5

12 Aralık 2015 Cumartesi

Ölmek İçin On Üç Sebep - Jay Asher | YORUM

 
| tanıtım |
 
Hannah Baker ölmeden önce birkaç kaset doldurmuştu. İntiharının nedeni olarak gördüğü kişilerin adları bu kasetlerde gizliydi. ClayJensen, Hannah'nın doldurduğu kasetlerle ilgili hiçbir şeye karışmak istemiyordu. Hannah ölmüştü. Sırları da onunla birlikte gömülmeliydi. Ancak Hannah'nın sesi, Clay'e kasetlerde onun da adının geçtiğini söyledi. Clay gece boyunca kasetleri dinledi. ... Öğrendiği şey, hayatını sonsuza dek değiştirecekti. ClayJensen'ın ilk aşkının son sözleri.
 
---
 
Herkese merhaba! Uzun zamandır yorum giremiyorum ki zaten kitap da okuyamıyorum. Vaktim olmadığından değil aslında ama canımın bir şeyler yapası yok hiç. Neyse böyle sıkıcı konulardan bahsetmek istemiyorum. Umarım en kısa zamanda eskisi gibi kitap okumaya geri dönebilirim.
 
| yorum |
 
Bu kitap hakkından ne kadar yorum yapabilirim bilmiyorum. Duygularımı doğru ifade edebilecek miyim, onu hiç bilmiyorum. Yine de bir şeyler yazmak istiyorum. Yazıp onu bu satırlara bırakarak zihnimden atmak istiyorum.
 
Öncelikle bu kitabı daha önce okumadığım için kendime biraz kızıyorum. 2007 yılında çıkmış bir kitap, dilimize ise 2014’te çevrilmiş. 2015’in son aylarında olduğumuzu düşünürsek 2 yıl geç kalmışım bu kitaba.
 
Arka kapak yazısı gayet açık, kitaptan ne beklemeniz gerektiğini biliyorsunuz. Ama yine de okurken boşluğa düşmediğimi söylersem yalan söylemiş olurum.
 
Hannah, intihar etmeden önce buna sebep olan 13 kişi hakkında kasetler doldurmuş ve biz kitabı okurken artık Hannah sadece kasetlerde yaşıyor.
Clay, biz kitabı okurken kasetleri dinleyen karakterimiz.
 
Birinin yaşamaktan vazgeçmesine sebep olmak… Bana kalırsa oldukça ürkütücü bir durum. Belki sen o an ne olduğunu bilmiyorsun, ne söylediğine dikkat etmiyorsun ama karşındaki insan içinde hayat mücadelesi veriyor. Her gün bir umut ışığı arıyor ve en sonunda vazgeçiyor. Peki, vazgeçiş o kadar kolay mı?
İtiraf edelim çoğumuz bazen böyle bir boşluğa düşüyoruz. Ben düşüyorum en azından. Kitap okuyup yeni kitaplar almaktan bile vazgeçtiğim zamanlar genelde kendimi boşlukta hissettiğim zamanlar oluyor. Sonra geçiyor, gidiyor. Yine geliyor, yine gidiyor…
 
Oldukça etkileyici bir kitap. Kaldıramayacağını düşünen varsa asla okumaya cesaret etmesin. Ben genelde yazılan mektuplar ya da bırakılan notları içeren kitapları okumaktan hoşlanabiliyorum. Her zaman bana kattıkları şeylerin olumlu olduğunu düşünürüm ve Ölmek İçin On Üç Sebep’te de durum farklı olmadı.
Yazarın ilk kitabıymış, ortaya güzel ve düşündürücü bir roman çıkarmış. Okuyan çoğu kişi etkilenmiştir bence.
 
 
 
Son olarak bir şeyler yazıp bu yorumu bitirmek istiyorum.
Söylediğimiz kısacık bir cümlenin ya da söyleyemediğimiz bir “Merhaba”nın etkilerini düşünmeli, gülümsemek isteyip de bunu bile yapmaktan çekindiğimiz zamanların değerini daha iyi bilmemiz gerek. Hayat bir şeylerden vazgeçmek için fazla değerli. Geri dönüşü olmayan bir yola girmeden önce daha dikkatli olmalıyız. Hem kendimize, hem de çevremize…
 
“Olup bitenleri ara sıra unutabilseydim, hepimiz biraz daha mutlu olurduk.”
 
Eğer dinlemek isterseniz diye buraya bir şarkı bırakıyorum. Ben kitabı okurken sürekli bu şarkıyı dinledim. Dinlendirici bir şarkı ve okurken uygun olduğunu düşünmüştüm ve sonra altyazılı halini izleyince biraz da olsa kitapla ilişkili olduğunu düşünüyorum. Bir dinleyin, bence bir şey kaybetmezsiniz.
 
 
Kendinize çok çok iyi bakmanız dileğiyle. Umarım kısa zaman içinde yeni yorumlarla görüşebiliriz. ^^
4/5

29 Kasım 2015 Pazar

Cam Şato - Sarah J. Maas | YORUM



(Bu kapak sevilir. :D)

| tanıtım |

Karşınızda Suikastçılar Kraliçesi Celaena Sardothien.

GÜZEL. ÖLÜMCÜL. EFSANEVİ.

Celaena ömür boyu hapse mahkum edilmişti.
Oysa o, eğitimli bir suikastçıydı, benzerlerinin en iyisiydi ama bir hata yapmış ve yakalanmıştı.
Genç yüzbaşı Westfall ona bir teklifle geldi.

Celaena, kraliyetin en yetenekli savaşçıları ve suikastçılarıyla katılacağı ölümüne bir yarışmada veliaht prens Dorian'ı temsil edecek.

Yarışmayı kazanırsa kralı korumaya ve sonrasında özgür bırakılmaya hak kazanacak. Ama önce bir biri ardına ortaya çıkan cinayetlerin katilini bulmalı ve hayal bile edemeyeceği bir geleceğe hazırlanmalı.
---

Merhaba...
Yine bir yorum yine ben. :D
Gerçi kitabı uzun sürede okumamdan kaynaklı detayları çok net hatırlamıyor olabilirim ama bu kitabı sevmediğim anlamına gelmiyor. Hadi başlayalım!
 
| yorum |

Öncelikle kitabı okumayı çok istiyordum ama Dex Yayınevi'nden yeni bir seriye başlamak istemiyordum, malum nedenlerden dolayı. Ama yine dayanamadım ve Cam Şato'yu aldım. Aslında %50 indirimli olduğu için aldım. 20 tl falan olsaydı asla almazdım. Net. Neyse, biz konumuza dönelim, çenem çok açıldı yine. :D

...

O kapak ne yahu? Çoğu kişinin kitabı almak istememesinin en büyük sebeplerinden biri. Bakıyorum, bakıyorum ama bir türlü anlam veremiyorum. Yurt dışında basılan kapaklara da göz attım. Onlar da çok mükemmel değil ama hiçbiri bizdeki hali kadar kötü değil. Kapaktaki ablayla o kılıcı çok aramışlar mı merak ediyorum.

Açıkça söylemek gerekirse ben ismini de sevemiyorum. Cam Şato... Tamam kitabın içinde bir cam şato geçiyor da kitabın ismi olacak kadar ilginç bir olay mı bu, onu anlamış değilim.

Biraz konumuzdan bahsedelim.
Elimizde bir adet suikastçı, bir adet prens ve bir adet de yüzbaşımız var. Suikastçımız Celaena ömür boyu hapse mahkum edilmiş. Sonra karşısına bir fırsat çıkıyor. Bir yarışmada veliaht prens Dorian'ı temsil edecek ve kazanırsa da özgürlüğünü elde edebilecek. Sonra olaylar, olaylar...
Açıkçası ben arka kapak yazısını ilk okuduğumda anlamamıştım. Kitabı okumaya başlayıp olayın içine girince tam olarak konuyu kavrayabildim.
Konu ilgi çekici. Bir kere ana karakterimiz suikastçı olunca baya ekşın bekliyorsunuz kitapta. Ama hiçte öyle olmuyor. Ortalara geldiğimde tamam dedim herhalde bundan sonra heyecan tavan yapar. Ama yok. Son birkaç sayfa hariç hiç ekşın beklemeyin eğer okuyacaksanız.

Şu meşhur karakterlerimizden de bahsetmeden geçmeyelim.

Öncelik Celaena'nın. Kızı bir kaşık suda boğabilir kıvamdayım. Gerçi benim nefretim tam olarak ona değil aslında ya, neyse. Kurunun yanında yaşta yanar hesabı oldu biraz bu.
Yanlış hatırlamıyorsam 17 yaşında. Ya da o civarda bir yaşta. 12-13 yaşında suikastçı olmak için eğitim almaya başlamış. Ne kadar küçük bir yaş. Daha 20'sine gelmemiş ama öldürdüğü insan sayısı yaşından fazla belki.
Onun dışında güzel bir suikastçı. Ee, işin içinde güzellik, çekicilik varsa aşk olmazsa olmazlardan. Aşk varsa ben yokum. Hele aşk üçgeni... Kaçıyorum.
Ayrıca kız suikastçı, hatta müebbet hapis yemiş işkence görmüş bir suikastçı ve buna ek olarak sevdiği insanları da kaybetmiş biri ama hayat enerjisi yerinde. Nerede parti orada Celaena... :D
Böyle tatlı bir kız işte ama ben ondan yine de nefret ediyorum. Eğer benim istediğim karakteri tercih etmezse ya da karar değişikliği falan yaparsa ona bir suikast düzenleyebilirim. :D

Dorian, yakışıklı veliaht prensimiz. Oturdum, düşündüm. Acaba ben bu Dorian'ı niye sevemedim? Olmuyor yahu. O ve Celaena'nın diyaloglarında güldüğüm yerler oldu ama genel havam bitsin şu kısım artık şeklindeydi. Atladığım yerler bile oldu. Ah Dorian, senin yüzünden kitaba yazık ediyorum. Ayıp yahu. :D
Dorian için söyleyebileceğim tek şey şımarık olduğu. Aşk evliliğiymiş. Güldürme beni ya. Fazlasıyla klişe. Geçelim, lütfen.

Ve benim en bisevdiğime geldi sıra. Chaol Westfall... O bizim biricik Muhafız Kıtası Yüzbaşımız. Bu satırları yazarken gözlerimden kalpler fışkırdığı kesinlikle doğru. :D Babasına karşı koymuş ve görevini kardeşine devrederek gitmiş muhafız olmuş. Olsun ben onu böyle de sevdim. Dorian ile çocukluk arkadaşı ve ona nazaran daha aklı başında biri. Zaten hep öyle olmaz mı?
Celaena'ya yedirtmem ben bu oğlanı. :D
Şaka bir yana Celaena ile başta aralarında nefrete benzer bir ilişki vardı sonra yavaş yavaş alıştılar birbirlerine ve arkadaşımsı bir şey oldular. Artık daha ne olurlar bilinmez. Ama sonuna kadar TEAM WESTFALL diyorum.

...

Kitabı genel anlamda sevdim. Tamam biraz fazla bayılmış olabilirim. :D
Bence yaratılan dünya da iyiydi. Tabi o büyüler, işaretler falan detaylandırılmamıştı ama bir dahaki kitapta daha detaylı halini görürüz umarım.
Yazarın dilini de sevdim. Kitabı okurken hiç zorlanmadım sadece araya sınavlar girdiği için elimden bırakmak zorunda kaldım o kadar. Biraz heyecansız olduğunu söylemiştim zaten ama onu da ilk kitap olmasına veriyorum. Serinin devamından daha bir umutluyum.

Kitaba puanım tabii ki 5. :D Beğeniyi abarttığımı düşünenler olabilir ama kapağına bakıp sonra içinde mükemmel şeyler okuyunca abartmakta haklıyım bence. İkinci kitabı, Karanlık Taç, hemen alıp okumayı çok istiyorum ama fiyatı malum. Bir süre askıda kalacak gibi gözüküyor. Ancak bir indirim olursa alabilirim. Celaena'yı yeni hayatında ne gibi maceralar bekliyor fazlasıyla merak ediyorum. Ve Celaena'yı değil belki ama Chaol'u çok özleyeceğim. :'(

Benden bu kadar. Bir başka kitap yorumunda görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın!

5/5

28 Kasım 2015 Cumartesi

Kitap Alışverişi #3 - Mini bir alışveriş ^^

Merhaba...
Nasılsınız? Umarım iyisinizdir.
Ben pek iyi değilim çünkü bu kargolar ömrümü çürüttü. Hepsi birbirinden beter.
Neyse, biz konumuza dönelim. Kitaplar parça parça geldiği için ancak yazabiliyorum alışveriş yazısını. Bakalım neler almışım?
 
---
 
 
 
Uzun zamandır okumak istediğim çizgi roman olan Saga...
Sonunda aldım. Manga okumayı gerçekten çok seviyorum, bakalım çizgi romanları sevebilecek miyim?
Saga'nın seveni de öveni de çok. Kötü yorum görmediğimi bile söyleyebilirim. Umarım bende beğenirim. Okumak için çok hevesliyim.

Okundu bile. :D
Yorumum için ---> Tık tık!

...
 
Bir diğer kitabım Dex Yayınları'ndan Bir Sır Saklı İçimde...
Evet, evet, biliyorum Dex almayacaktım ama 9.90'dı dayanamayıp aldım. :D En kısa zamanda okunacak kitaplarım arasında. 260 sayfalık bir kitap zaten. Hemen okurum diye düşünüyorum.
 
...


Ve Pegasuslar...
Sonunda kavuştuk kuzularımla.

Eleanor&Park.
Mucize ve Altın Oğul'dan önce geldiği için okundu bitti bile.
Çok tatliş bir kitaptı.
Yorum için ---> Tık tık!

...

Altın Oğul.
Yine müthiş bir baskı. Aşık oldum.
Kızıl Yükseliş mükemmel ötesiydi. Bakalım Altın Oğul'da Darrow'u neler bekliyor?
Şu an Cam Şato'yu okuyorum. Biter bitmez hemen okunacak Altın Oğul.

...

Mucize.
Aslında annem için alınmış bir kitap ama ben onda önce okuyacağım.
Bana kızmaz diye umuyorum. :D
Birkaç yorum okudum. Çoğu kişiyi oldukça etkilemiş. Bende beğeneceğimi hissediyorum.

---

Bu ay aldıklarım bunlar. Birkaç kitap daha sipariş verdim ama ne zaman gelirler hiç bilmiyorum. Tek dileğim az da olsa insan gibi hizmet veren bir kargo şirketi. Ömrümü yediler.

Benden bu kadar. Bir dahaki yoruma kadar kendinize iyi bakın!

27 Kasım 2015 Cuma

Eleanor & Park - Rainbow Rowell | YORUM


| tanıtım |
 
 İki uyumsuz insan
Sıradışı bir aşk

eleanor
...Kızıl saçlar, tuhaf giysiler. Park başını çevirene kadar onun arkasında duran; o uyuyana kadar yanında uzanan; diğer herkesi daha soluk, daha sıradan ve yetersiz gösteren... Eleanor.

park
...Bir şarkıyı ona dinletmeden Eleanor'un seveceğini bilen; o sonunu anlatmadan esprilerine gülen; göğsünde, tam boğazının altında, Elenaor'un ona verdiği sözleri tutmaya itecek bir yere sahip olan... Park.

İlk aşkın sonsuza dek sürmeyeceğini bilecek kadar zeki ama bunu deneyecek kadar cesur ve umutsuz, on altı yaşındaki iki talihsiz aşığın bir okul yılı boyunca süren hikayesi.

Eleanor , Park ile karşılaştığında siz de ilk aşkınızı ve nasıl da büyülendiğinizi hatırlayacaksınız...
(HATIRLAMADI :D)
 
---
 
Herkese merhaba!
Nasılsınız?
Umarım sizde benim gibi mutlu hissediyorsunuzdur. :D
Vizelerim bitti, yavaş yavaş sonuçlar açıklanmaya başladı. Şimdilik mutluyum, umarım böyle devam eder.
Peki, vizeleri biten Eylül ne yapar? Tabi ki kitaplara gömülür. Bakalım kitaplar beni özlemiş mi? :D
 
Şirin mi şirin bir kitap Eleanor & Park. Acaba gerçekten öyle mi? Gelin hemen yoruma geçelim ve ben kitap hakkında ne düşünüyorum kesin bir karar verelim.
 
| yorum |
 
 Öncelikle söylemek istediğim şey; niye 1986? Bence bunun bir sebebi var ve ben bilmiyorum.
Şarkılar diyeceğim ama günümüzde de o şarkıları hala dinleyen insanlar var.
Neyse, ben bunu düşünmeye devam edeyim.

O zaman karakterlerimiz ile giriş yapalım yoruma.

Eleanor, kitabımızın arka kapağında da bahsedildiği gibi kızıl saçlı ve ilginç bir giyim tarzına sahip biri. Güzellik göreceli bir kavram olsa da güzel olmadığı anlatılıyor kitapta. Şimdi sıradan biri diyeceğim ama bu kelime onu tam olarak tanımlamayacak. Onunki ilginç bir sıradanlık. :D
Aile yaşantısı oldukça sıkıntılı. Okurken rahatsız olduğum çok fazla yer vardı. Bu aile konuları beni biraz fazla geriyor.
Eleanor'u sevmeme neden olacak tek bir satır bile yoktu kitapta. Niye bilmiyorum? Ama olmadı, yapamadım.

"Sen nereden geldin?" diye sordu Park.
"Gelecekten," dedi Eleanor.

Park... O bir Koreli. Bu onu sevmem için yeter de artar bile. :D Acayip koyu bir çekik hayranlığım vardır. Haliyle kitabı okurken Park'ı düşündüğümde kimler gelip geçti aklımdan duysanız inanmazsınız. :D Neyse, biz konuya dönelim. Yoksa uzadıkça uzar bu Kore muhabbeti.
Vitesli araba kullanamayan bir insan evladı. Buradan babama sesleniyorum. Yahu, öyle bir stres oluyorum ki en son kendimi kesesim geliyor. Zaten artık stajyer ehliyeti veriyorlar. Ehliyet almak da yalan oldu.
İşte Park böyle biri. Mükemmel bir aileye sahip. Çizgi romanlar ve şarkılardan oluşan bir dünyaya sahip. Tabi bu dünyanın içine Eleanor dahil olunca her şey daha da mükemmel oluyor onun için.

---

Kitabımızın başlangıcı, meşhur otobüs sahnesi...
Otobüste geçirdikleri vakitleri biraz kıskanmış olabilirim. Kulaklıklar, havada uçuşan çizgi romanlar... Ha tabi garip olduğunu düşündüğüm kısımlar da vardı. Neyse, onları boş verelim. Pek ilgimi çeken şeyler değiller.


Şarkılar...
Birkaçını gerçekten beğendim. Eğlenmek garanti. Bir şans verin derim.

 

Kitabın içeriği genel olarak böyle. Önce birbirlerine alışmaya başlıyorlar sonra da birbirlerini özler hale geliyorlar. Bundan fazlası spoiler olur artık.

Sonu için diyebileceğim hiçbir şey yok.
Verdiğim tepki:
"Hmm, bu kadar mı, bitti mi, gerçekten mi?"
(Sayfayı çevirir.)
"BİTMİŞ!"


Böyle işte. Bir yanım diyor bu kadar övülen yazar, bu kadar övülen kitap bu mu gerçekten? Ama diğer yanım bir şeyleri anlıyor, anlamak istiyor. Çok kararsız bir ben var şu an etrafta dolaşan.
Kitaptan aşırı etkilenmedim ama asla kötü diyemem. Herkese önerebileceğim bir kitap. Alın, okuyun ve size ilk aşkınızı hatırlatıp hatırlatmayacağına Eleanor ve Park ile birlikte karar verin.

4/5

18 Kasım 2015 Çarşamba

Saga Cilt 1 - Brian K. Vaughan | ÇİZGİ ROMAN

 
 
| tanıtım |
 
SAGA, kainattaki yerlerini bulmaya çalışan genç bir ailenin sürükleyici öyküsünü anlatıyor. Hiç bitmeyen bir galaktik savaşın karşıt taraflarında duran iki asker aşık olup, tehlikeli ve eski bir dünyaya kırılgan, yeni bir hayat getirmek için her şeylerini riske atıyorlar. Fantezi ve bilim kurgu, bu seksi, devrimci destanın ilk cildinde daha önce hiç olmadığı şekilde bir araya geliyor.
 
| yorum |
 
Herkese merhaba!
Bu benim ilk çizgi romanım o yüzden biraz fazla heyecanlıyım yorum için.
Manga okumayı gerçekten çok seviyorum. Çizimler, özellikle siyah-beyaz çizimler olduğu için daha bir bayılarak okurum. Acaba çizgi romanları da sever miyim diye oturdum düşündüm. Çok uzun düşünmeler sonunda okuyan kitlenin beğenisi ve konusu ilgimi çektiği için SAGA'yı almaya karar verdim. Bakalım beğenmiş miyim?
 
Öncelikle renkli çizimler ve kuşe kağıda baskı hiç bana göre değilmiş onu anlamış oldum. Neden böyle oldu bilmiyorum ama okurken bir türlü keyif alamadım çizimlerden. Renkler ise aşırı geldi gözüme. Sanırım ben manga okumaya devam etmeliyim. :D
 
Bunun dışında elime ilk alışımda bitirdim. Konu ilginç ve sürükleyici. Ama size tavsiyem eğer okumak isterseniz tüm ciltlerinin yayımlanmasını bekleyin. Yoksa bu merak adamı öldürür. Ben sadece ilk cildini aldım ve şu an keşke ikiyi de alsaymışım diyorum. Bir daha ne zaman kısmet olur bilemem. Önceliği mangalara vereceğim için cilt biri elimden çıkartma olasığım da var. Neyse, bunu zaman gösterecek.
 
Biraz içeriğinden bahsedip yorumu bitirmek istiyorum. Yaratılan dünya oldukça iyi. Alışılmışın dışında olduğunu söyleyebilirim. Eğer bu bir roman olsaydı aklımızda çizimleri tam olarak canlandıramayacağımızı düşünüyorum ama roman olarak da okumayı isterdim. Bolca ayrıntı güzel olurdu. Her zamanki gibi karakterleri pek sevemedim. Ve konuşmalar da pek hoşuma gitmedi. Yani romanlar genelde böyle olmuyor ve okuduğum mangalarda da böyle bir sorunla karşılaşmamıştım. Bu tamamen benimle alakalı bir sorun. Kısacası ben sadece yaratılan dünyayı sevdim. Gerisi olmasa da olurdu.
 
 SAGA için puanım 3,5'tan 4. Eğer çıkan diğer ciltlerini de okursam umarım daha da çok beğenirim.
 
Benden bu kadar. Kendinize iyi bakın. ^^
 
4/5